Emek Partisi Eskişehir İl Başkanı Ceren Kökoğlu şu ifadeleri kullandı;
"Faşizme karşı direndik, direneceğiz. 12 Eylül askeri darbesinin üzerinden 45 yıl geçti. “Beşli Çete” olarak anılan Askerî Komite Konseyi’nin sabaha karşı bir bildiri yayınlayarak iktidara el koymasından itibaren, resmi rakamlara göre 650 bin kişi gözaltına alındı. 230.000 kişi askerî mahkemelerde yargılandı, işkence sonucu 171 kişi öldürüldü, cezaevlerinde ölen kişi sayısı 300 oldu.
Faşist diktatörlüğün seri idam cezaları verdiği o koşullarda tam 48 kişinin cezası infaz edildi. Resmî kayıtlara geçmeyen ölüm, işkence ve katliam sayısı bundan çok daha fazladır.
12 Eylül’ün diğer önemli icraatı, parlamentodaki partilerin kapatılması, liderlerinin ve kimi yöneticilerinin tutuklanmasıydı. Bunun yanı sıra DİSK kapatıldı, mal varlığına el konuldu. Devrimci-demokrat basın tamamıyla yasaklandı, kitle örgütleri kapatıldı, ağır sansür koşulları getirildi, grevler yasaklandı. Toplumu sokaktaki devriyeler, muhbirler, polis güçleri ile kontrol altına alan 12 Eylül, ağır bir korku iklimi yaratarak bütün bir ülkeyi esir almaya çalıştı.
Üzerinden 45 yıl ve birkaç nesil geçen askerî cunta, Türkiye’nin darbeler tarihinde özellikli bir yer tutmaktadır. İktidara “el koydukları” anda görevlerini yapıp kışlalarına geri döneceklerini vaat eden generaller, bütün toplumsal dinamikleri bastırdıklarına kanaat getirdikten sonra geride 24 Ocak Kararları’nı, işçi sınıfı ve emekçilerin kazanılmış haklarını ortadan kaldıran anayasalarını, 12 Eylül ruhuna sadık memurlarını bıraktılar.
12 Eylül, tarihin sadece karanlık bir sayfası olarak hatırlanan bir “olay”, bir sapma değildir. 12 Eylül, her milliyetten ve kesimden halkın geleceğini ipotek altına aldı ve yasasını, toplumsal dizaynını garanti altına alacak şiddetiyle daima var oldu.
45 yıl sonra 12 Eylül’ün ilkeleri, anayasası ve yasakları hâlâ yaşatılıyor. Bugün giderek aslına dönerek siyasal ve toplumsal ilişkileri 12 Eylül faşizmi koşullarına doğru geri çekmeye çalışan tek adam rejimi, cuntanın sağladığı olanakları sürekli olarak kullandı, kullanıyor.
Kamu kurumlarına yönelik özelleştirmeler ile başlayan ekonomik saldırılar, bugün cuntacıların açtığı yolu sermaye için geniş bir otobana çevirirken işçi sınıfı ve emekçilerin elinde ne varsa tekellere ikram ediyor.
Yerli-yabancı sermaye işbirliklerinin hizmetine sunulan kamu kuruluşları ile birlikte yeraltı ve yerüstü kaynakları, yaşam alanları, tarım arazileri, tapulu araziler pervasızca talan ediliyor.
12 Eylül’de TİSK Başkanı Halit Narin’in “Şimdiye kadar işçiler güldü, bundan sonra biz güleceğiz” sözünün doğrultusunda işçi sınıfı ve emekçiler kesintisiz bir saldırı altındalar. Türkiye’nin en yakın komşuları da gözü doymaz Türk burjuvazisi ve desteklediği saray iktidarının hedefinde.
Bugün Kürt belediyelerine ve en yakın rakibi olan ana muhalefet partisinin belediyelerine kayyum atayan, belediye başkanlarını tutuklayan, partiye neredeyse genel başkan atama noktasına gelen diktatörlük rejimi inşa edilmiştir. Bu rejim ancak 12 Eylül sadece baskının ve yasakların cehennemi değildi. Zulme karşı direnişlerin, demokrasi ve hak mücadelelerinin, yeraltında uğultuyla büyüyen devrimci onurun da köklerinden yeniden filizlendiği bir zemin oldu.
Çünkü nerede bir zulüm varsa orada zulüme boyun eğmemek bir kuraldır. Nerede bir baskı varsa orada yasağa ve baskıya meydan okuyanlar vardır. Türkiye işçi ve emekçileri bu cendereden çıkmak için Netaş’ları, Zonguldak madenci grevlerini, Bahar Eylemlerini yarattılar; cezaevlerini okula ve meydana çevirdiler. Darağaçlarında insan onurunun anıtı oldular.
Bugün de durum farklı değildir. İşçi sınıfı ve emekçilere yaşam ve geçim alanı ne kadar daraltılırsa daraltılsın, mücadele kesintisiz devam ediyor. Edecektir. 12 Eylül mirasyedileri başarılı olamayacak, bütün diktatörlükler gibi eninde sonunda yenilecektir. 19 Mart Saraçhane direnişi, “milli güvenlik” gerekçeli grev yasaklamasına karşı Birleşik Metal-İş işçilerinin yasağı dinlememesi, irili ufaklı grevler, sermayenin devletin kolluk güçleri desteğiyle işgal ettiği alanlardaki köylü direnişleri, ana muhalefet partisinin seri mitinglerine katılan milyonlar bunu gösteriyor.
Her ulustan, cinsiyetten ve yaştan işçiler, emekçiler. 12 Eylül hukukunun bile gerisindeki hukukuyla, güdümlü yargısıyla, şiddet ve baskıyla faşizme saltanat hazırlayan mevcut iktidara karşı güç örgütlü birliğimizden ve mücadelemizden gelecektir.
Türkiye işçi sınıfı 15-16 Haziranı, Tariş Direnişini, Zonguldak, Tekel, metal grevlerini yaratan sınıftır. Bu deneyim ve birikimlerden geçerek bugüne gelmiştir ve hayatı zindan eden, milyonlarca yoksul yaratan sisteme karşı gücünü birliğinden ve kararlılığından almıştır. Alacaktır.
Ülkemizi aynı karanlığa gömmek isteyen tek adam rejimine karşı barış ve özgürlükler, haklarımız ve geleceğimiz için, demokrasi ve kardeşlik için direnecek ve mücadele edeceğiz. Bu baskı ve sömürü rejimini yıkacağız, kazanacağız. Ayrıca 12 Eylül Cuma günü faşist darbenin yıldönümünde saat 18.30’da Hamamyolu Yediler Park’ından Ulus Anıtına bir yürüyüş gerçekleştirilecek. Tüm Eskişehirli işçileri, emekçileri, kadınları ve gençleri de bu yürüyüşe davet ediyoruz."