ESKİŞEHİR

Eskişehir’den Doğu Türkistan için dikkat çeken çağrı

Eskişehir Mezunları ve Eskişehir’den Yetişenler Vakfı, Doğu Türkistan’daki gelişmelere dikkat çekmek amacıyla bir araya gelerek kapsamlı bir açıklama yaptı.

Abone Ol

Eskişehir Mezunları ve Eskişehir’den Yetişenler Vakfı adına konuşan Yönetim Kurulu Üyesi Semih Arslan şu ifadeleri kullandı;

“Bugün burada, Çin tarafından uzun yıllardır sistematik bir şekilde insan hakları ihlallerine maruz bırakılan, dinlerini yaşayamayan, kültürleri unutturulan hem Türk hem de Müslüman kimlikleri sebebiyle ağır bir asimilasyon altında olan Doğu Türkistan’daki soydaşlarımız için bir araya geldik.

On yıllardır devam eden ve Doğu Türkistan’ı adeta bir açık hava işkence hanesine dönüştüren Çin zulmü karşısında bütün dünyanın sessiz kaldığı bir dönemde bizler sesimizi çıkarıyor ve zalimin zulmüne dur diyoruz.

Binlerce yıllık tarihi ile Türk dünyası coğrafyasının ayrılmaz bir parçası olan Doğu Türkistan, İsa Yusuf Alptekin’den Osman Batur’a nice cengâverlerin ömürlerini feda ettikleri kadim bir Türk yurdudur.

Komünist Çin tarafından 1949 yılında işgal edilen Doğu Türkistan, o günden bu yana Çin’in sistematik baskı ve zulümlerine maruz kalmaktadır. Bu baskı ve zulümler son on yılda en yüksek seviyesine çıkmıştır.

Çin’in eğitim kampı adını verdiği, ancak bütün dünyanın işkence kampı olduğunu bildiği işkence merkezlerinde milyonlarca Doğu Türkistanlı soydaşımız yaşam mücadelesi vermektedir. Bu işkence merkezlerinde tutulan Uygur Türkleri işkenceler karşısında eğer hâlâ hayatta kalmaya devam edebilirlerse işkence merkezlerinin hemen yanı başına kurulan devasa fabrikalarda gayr-i insanı koşullarda adeta köle gibi çalıştırılmaktadır. Son yıllarda sayıları hızla artan bu fabrika binalarının Doğu Türkistan’ın her yerinde nasıl yayıldığını uydu görüntülerinden görmeniz mümkündür.

Çin Komünist Partisi, Doğu Türkistanlı erkeklerin evlerinden zorla alınarak esir kamplarına götürülmesinin ardından her Uygur Türkünün evine bir Çinli erkek yerleştirme projesi ile asimilasyon ve aşağılıkta sınır tanımadığını ve insan onurunu ayaklar altına aldığını tüm dünyaya ilan etmiştir.

Evlere yerleşen Çinlilerin en hafif görevi namaz kılan, Kuran okuyan ya da inanç veya kültür temelli en ufak bir ritüeli gerçekleştiren kişileri radikal ve tehlikeli kişiler olarak kabul edip en kısa zamanda işkence merkezlerine gitmelerini sağlamaktır.

Komünist Çin, Doğu Türkistan’daki bütün tarihi mekânları birer birer yok etmekte, Uygur Türklerinin zihinlerinde inanç ya da kültür temelli hiçbir şey bırakmamak için amansız bir mücadele vermektedir.

Göstermelik restorasyon çalışmalarının yıllardır bitmediği camiler zincirlenerek kapatılmakta, otel ve restorana çevrilen camilerin sayısı her geçen gün artmaktadır. Çevre düzenlemesi ve şehir planlaması bahanesiyle yıkılan yüzlerce cami ile birlikte hem Doğu Türkistan’ın tarihi kimliği yok edilmekte hem de Müslümanların zihin dünyasından cami, namaz ve ezan sesi silinmeye çalışılmaktadır.

Evet, bugün Doğu Türkistan’da ezan yasaktır. Cuma namazına izin yoktur. Ramazan ayı ve oruç diye bir ibadet özellikle genç nesillerin zihin dünyasından hızla silinmektedir

Bayram günlerine özel her hangi bir uygulamaya ve tabii ki Bayram Namazına izin verilmemektedir.

Doğu Türkistan’ın en ücra noktaları bile Çin’in yüksek güvenlik önlemleri doğrultusunda ses ve görüntü kaydı alan kameralarla donatılmış ve insanlar adeta bir açık hava hapishanesinde yaşamak zorunda bırakılmıştır.

Ancak bütün bunlara rağmen

Anlaşılan odur ki:

Ekonomik çıkarlar,

Siyasi dengeler,

Sözde stratejik hesaplar

Temel insan hakları ilkelerinin önüne geçmekte, soykırım, asimilasyon, baskı ve zulüm sessiz kalınarak meşrulaştırılmaktadır. Maalesef bu sessizlik tiyatrosuna ülkemiz de çok büyük oranda dâhil olmaktadır.

Buradan yetkililere bir kez daha sesleniyoruz ve diyoruz ki Türkiye alelade bir devlet değildir. Bu sebeple de alelade davranışlar içinde bulunmamalıdır…

Türkiye, İslam âleminin ve Türk dünyasının bütün memleketlerinde kendisine ümit beslenilen ve medet umulan bir devlettir. Bu sebeple hiçbir şey yapılamıyorsa bile en azından bin bir zorlukla Türkiye’ye ulaşan Doğu Türkistanlıların Türkiye’de yaşamalarına müsaade edilmelidir.

Dünyanın farklı ülkelerinde yaşayan Doğru Türkistanlı soydaşlarımız, ülkemize sığınma talebinde bulunmaları beklenmeksizin Türkiye’ye davet edilmelidir. Türkiye’de yaşayan hiçbir Uygur Türk’ü de asla Çin’e iade edilmemelidir.

Türkiye, başta BM ve İslam İşbirliği Teşkilatı olmak üzere bütün uluslararası ve bölgesel kuruluşlarda Doğu Türkistan’daki zulmü dile getirmeli ve bu konuda somut adımlar atılmasını sağlamalıdır.

Uluslararası bağımsız gözlemcilerin Doğu Türkistan’ın bütün şehirlerinde insanlarla irtibat kurması sağlanmalı ve özellikle Çin tarafından eğitim kampı olarak ifade edilen işkence merkezlerinin kapıları dünyaya açılmalıdır. Çin, sadece Kaşgar şehrinde değil; Doğu Türkistan’ın diğer şehirlerinde de uluslararası bağımsız gözlemcilerin bulunmasına izin vermelidir.

Sonuç olarak Çin’deki insan hakları ihlalleri, sistematik bir şekilde hem fiziksel hem de psikolojik olarak yıllardır uygulanan işkenceler, dini yaşama karşı en sert şekilde uygulanan yasaklar bütün dünyanın malumudur. Çin’in işkence kampları modern dünyanın görüp görebileceği en vahşi hapishane olarak karşımızda durmaktadır.

Doğu Türkistan gerçekliği tüm çıplaklığıyla önümüzde dururken dünyanın bu konuda adeta üç maymunu oynaması bizlerin kabul edebileceği bir durum değildir. Bu sebeple bir kez daha Doğru Türkistan’daki Çin zulmünü lanetliyor ve Doğu Türkistan’ın diğer Türk yurtları gibi bir an evvel özgürlüğüne kavuşmasını ümit ediyoruz…”