Eskişehir'de konuşan Saadet Partisi Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Saydam şu ifadeleri kullandı;
"2025 yılını inşallah birkaç gün sonra tamamlayıp 2026 yılına girmiş olacağız. Bu arada tabii ki manevi bir iklime de girmiş olduk; üç aylara girmiş olduk. Bundan dolayı da hem Eskişehirli hemşehrilerimizin hem milletimizin hem İslam camiasının üç aylarını tebrik ediyorum. İnşallah Rabbim hepimizi Ramazan’a kavuşmayı da nasip etsin.
Türkiye'mizde il divan toplantılarımız böyle büyük salonlarda gerçekleşiyor. Dün Genel Başkanımız Konya'daydı, Konya'daki salona sığmadık. Salonlar patlatıldı. İnşallah önümüzdeki yıllar Saadet Partisi'nin yılı olacak. Salonları patlattığımız gibi inşallah sandıkları da patlatacağız.
Yıllar geçiyor, zaman geçiyor; 23 yıllık bir iktidar var. Hep çıktığımızda problemlerden bahsediyoruz, sıkıntılardan konuşuyoruz. Biliyorsunuz iktidarlar yani bir önceki iktidarın yanlışları, eksikleri varsa mağdur ettikleri üzerinden seçimler oluyor ve seçimler sonucunda iktidarlar değişiyor. Vatandaşımız bir umutla yeni iktidara görevi teslim ediyor. Yani bir önceki iktidarın yapamadıklarını, eksik bıraktıklarını onun düzeltmesini bekliyor. Bizde "Yeni testinin suyu ayaz olur." diye bir tabir vardır. İktidarlar ilk geldikleri zaman bu yeni testi tabiriyle bir bakıyorsunuz ki hakikaten sanki bizi uçuracaklarmış gibi, sanki bir şeyler yapacaklarmış gibi birtakım adımlar atıyorlar. Ama hep sonucunda baktığımız zaman hep aynı sonuçlarla karşılaşıyoruz.
Yaşı yeten ağabeylerim bilir, büyüklerim bilir; ta yani benim yaşım yettiği kadarıyla söylüyorum, dün Genel Başkanımız da gösterdi, benim de elimde bazı gazete kupürleri var. 70'li yılların, 80'li yılların gazete kupürlerine baktığımız zaman da bugün ne konuşuyorsak o gün de aynı şeyler konuşuluyor. Yani şuna hayret ediyorum: Bir ülkede 70 yıldır, 50 yıldır, 30 yıldır, 40 yıldır hiç mi bir şey değişmez ya? Hiç mi gündem maddesi değişmez ya? Bizim bunlardan bir ders çıkarıp ülkemizi daha iyi ileriye götürmek, müreffeh hâle getirmek durumundayız, zorundayız. Çünkü bölge coğrafyasındaki en güçlü ülkelerden veya en fazla medet umulan ülkelerden bir tanesi biziz.
Yakın coğrafyamıza baktığımız zaman bizim altımızda olan; yani Yemen'den bu tarafa Suudi Arabistan, işte Ürdün, Katar, Suriye, Irak, o bölgeye baktığımız zaman Afrika ülkelerinin kuzeyi, Balkanlar, Kafkaslar, yakın bir zamana kadar 100 yıl öncesine kadar bizim hâkimiyetimiz altında, bizim idaremiz altında olan topraklardı. Şimdi o insanlar bizlerden yani bizim ayağa kalkmamızı, bizim güçlü olmamızı ve bizim bu noktada liderlik yapmamızı beklerken maalesef biz şu anda kendi derdimize düşmüş durumdayız.
Biz gencimize iş bulamaz durumdayız, gencimize umut veremez durumdayız. Avrupa'nın, Batı'nın, Uzak Doğu'nun emeklisi rahatlıkla şu anda bütün ülkeleri gezebiliyorken bizim emeklimiz maalesef simitle gün geçiriyor. Yani sıcak bir ortam bulabilirse oralarda sabahtan akşama kadar gün geçirmek zorunda kalıyor. Bu böyle olabilir mi yani? Bu insan bu ülkeye yıllarca hizmet etmiş, emek vermiş; birtakım kurumlarda çalışmış, fabrikalarda çalışmış ama şimdi biz o emeklimize maalesef bir simidi bile çok görüyoruz.
Belediyelerin Halk ekmek büfeleri var, sizler de görüyorsunuzdur. Dün Konya’daydım; Konya şehir merkezinde, inanın, kuyruk oluşmuş. Arada hiç orta yaşlı veya genç görmedim. Hepsi emekli abilerimiz, amcalarımız maalesef buna mahkum edilmiş.
Sadece emeklimiz de değil; şu andaki çalışanlarımız için yakın zamanda asgari ücret açıklandı. 28.000 TL asgari ücret açıklanıyor. Hepimiz bu hayatta yaşıyoruz, hepimiz markete ve pazara girip çıkıyoruz. Her girdiğinizde ve çıktığınızda, Allah şahit hepimiz biliyoruz ki 500 TL’den aşağı çıkabilen var mı? Mümkün değil.
Yaşlı bir amcamız veya ağabeyimiz torununa cips alıp çıkacak olsa fiyatlar 100 TL’den başlıyor. Sadece alacağı bir cips ve çikolata için en basitini söylüyorum. Meyve, sebze ve her şey ateş pahası olmuş. Bir taraftan fiyatlar bu kadar yüksekken, diğer taraftan bunu üreten insanımız bir şey kazanabiliyor mu? Maalesef onların da eline bir şey geçmiyor.
Öyle bir karmaşa ve kaos oluşturuldu ki şu anda hiç kimse memnun değil. Ne işveren memnun, yani çalıştırdığı insanın yüzünü güldürebiliyor; ne çalışan insan memnun, çalıştığı yere kendisini verebiliyor. Ne de öğrenci memnun; aldığı eğitimden hiçbir şekilde faydalanamıyor. İnsanlarımız bir umutla üniversiteye gidiyorlar.
Mevcut iktidar her ile üniversite açmasıyla övünüyor ama üniversitelerimiz maaleski öğrencilerimize umut vadetmesi gerekirken şu anda hayal kırıklığı yaşatıyor. Bu durum da insanımızı bunalıma ve başka psikolojik sorunlara sürüklüyor. Neticesinde onlar da memnun değil, eğitimciler de bu işten memnun değil.
Ev sahibine bakıyorsunuz; bir dünya para vermiş, mal sahibi olmuş. Normalde Türkiye şartlarında kira gelirlerinden, bugünkü şartlarda, 20 senede kirasının karşılığı olarak o evinin karşılığını alabilmesi lazım. Ancak makas o kadar açılmış ki şu anda kira gelirinden ancak 500 yılda aldığı mülkü amorti edebiliyor. Burada da bir hoşnutsuzluk var. Bunun yerine adam gayrimenkul veya herhangi bir konut, bir iş yeri almak yerine parasını çekiyor. Şu anda faiz açısından iyi bir getirisi var. Eğer bununla ilgili herhangi bir hassasiyeti de yoksa parasını götürüp bankaya yatırıyor. Bu durum onun için daha iyi oluyor, en azından kiracıyla veya başka şeylerle uğraşmıyor.
Netice olarak bu faiz giderleri olsun, diğer israfa yönelik giderler olsun; her geçen gün ekonomimizin altını boşaltıyor. Şimdi enflasyonun hakkından gelemiyorlar çünkü başından beri hiçbir şekilde üretime yatırım yapmadılar. Üreticiye yönelik hiçbir yatırım yapmadılar. Bizim köylümüzün esasen tarıma yönelik ciddi manada bir yatırım yapılması gerekirken maalesef hiçbir şekilde adım atmadılar. Köylerimiz şimdi boşaldı. Herkes şehre mecbur oldu ve şehirde çalışmaya geldi. Netice olarak şimdi tarımsal manada da ciddi problemlerle ve sıkıntılarla karşı karşıyayız.
Hububat ithal ediyorlar. Tarıma yönelik gübreyi ithal ediyorlar. İlacı ithal ediyorlar. Sanayi ürünlerine bakıyoruz; demir, çelik, krom, alüminyum, bunların hepsi ithal ediliyor. Plastik, PVC ham maddesi ithal ediliyor. Bunlar bizim gündelik kullandığımız şeylerdir. Bugün demirden vazgeçemezsiniz. Alüminyumdan vazgeçemezsiniz, kromdan vazgeçemezsiniz, plastikten vazgeçemezsiniz.
Bu ülkenin bunlarla ilgili yatırımları varken bunlar maalesef o günkü oluşturulan algıyla özelleştirildi, yabancı firmalara satıldı. Şimdi kendi ülkemizdeki fabrikadan bile ithal eder durumdayız neredeyse. Bugün demir çeliği başka yabancı firmalar almış, onların belirlediği fiyat üzerinden almak zorundasınız. Bu aldığınız ham maddeden yarı mamul imal edeceksiniz. Bu yarı mamulü mamul hale getireceksiniz, bu sefer de dünya piyasalarıyla denkleştiremiyorsunuz. Ne oluyor? Her geçen gün ekonomimiz kötüye gidiyor.
Şu anda özellikle bu sıkışmışlığın neticesi olarak sizler de görüyorsunuzdur, basına yansıyor; şirketler konkordato çekiyor. Bu durum 2025 yılında o kadar çok çoğaldı ki özellikle iflaslar çoğaldı. Bu ülkenin 50 yıllık, 100 yıllık, 70 yıllık firmalarına yazık değil mi? Mecbur şu anda işçi çıkartmaya başlayacak. Ben biliyorum, ben sanayiciyim; 6 aydır sanayici işçinin parasını cebinden ödüyor. Maliyetine iş yapabilen kendisini karlı sayıyor; "En azından cebimden ödemedim, maliyetine iş yaptım, karşılığını buldum." diyor. Bu durum böyle yürüyebilir mi?
Şimdi enflasyonu güya durdurmak adına parayı baskılıyorlar, kuru baskılıyorlar. Çünkü her şeyimiz ithal olduğu için kurun yükselmemesi gerekiyor. Kur yükselirse ithal ettiğimiz ürünler dolar üzerinden, euro üzerinden olduğu için bu sefer enflasyonu iyice patlatıyor.
Bütün bunlar bizim dertlerimiz ve sıkıntılarımızdır. Hayvan ithal ediyorlar, et ithal ediyorlar. Keşke yanımda getirseydim; 1984'te ara seçim olmuş. O ara seçimde Erbakan hocamız yasaklıdır. Bizim Şevket Kazan ağabeyler, Ahmet Tekdal ağabeyler (Allah hepsine rahmet etsin) TRT'de konuşmalar yapıyorlar. Aynı şeyler yaşanıyor. O gün de onlar hayvan ithalatından bahsediyorlar, et ithalatından bahsediyorlar; "Niye bunlar böyle oluyor?" diye o gün de sorguluyorlar.
Aradan 40 sene geçmiş, hiçbir şey değişmemiş. Bu açıdan üzerimize çok büyük vazifeler düşüyor. Elhamdülillah biz, bu ülkeye en büyük hizmetleri yapmış bir siyasi hareketin temsilcileriyiz. Ağır sanayi hamlesini bu ülkede biz yaptık. Bugün iktidarın övündüğü ASELSAN'ından ROKETSAN'ına, HAVELSAN'ından TÜMOSAN'ına kadar hepsi bizim eserlerimizdir. Bugün Eskişehir'de olan Devrim otomobilinin temelinde Erbakan hocamız vardır.
Geçmiş dönemlerde, 1996 ve 1997 yıllarında; emekliye, çiftçiye, esnafa ve memura, yani bu ülkenin tüm kesimlerine ülke kaynaklarından aktarımlar yaptık. Bugün iktidarlar, emekli ve memur maaşlarını o dönemde belirlenen katsayılar üzerindeki temeller vasıtasıyla ödüyorlar. Allah muhafaza, o dönemlerde biz gelmemiş olsaydık bu ülkeyi daha da rezil bir hale getirirlerdi.
Bu açıdan üzerimizde çok büyük vazifeler bulunmaktadır. Değerli kardeşlerim ve arkadaşlarım, bizim daha çok gayret edip daha çok çalışmamız gerekiyor. Bu ülkenin yeniden ayağa kalkması için daha hızlı hareket etmelisiniz. Elhamdülillah, geçtiğimiz kasım ayında gerçekleştirdiğimiz genel kongreden bu yana, genel merkezimizle ve diğer illerimizle birlikte çok yoğun çalışmalar yürütüyoruz.
Mülk kollarımızla birlikte epey bir yol katettik. İnşallah bu rakamlar yılbaşından sonra Yargıtay tarafından da açıklanacaktır. Partimiz, 6-7 ay gibi kısa bir sürede 80.000 üyeyi sizin gayretlerinizle bünyesine kazandırdı. Mevcut siyasi partiler içerisinde durumumuz netleştiğinde, 2025 yılının sonunda veya 2026 yılının başında bu rakamları hep birlikte göreceğiz.
Bu konuları her yerde anlatıyoruz ve basın yoluyla kendilerine teşekkür ediyoruz. Mevcut iktidara bir şeyler söylemeye çalışıyoruz. Milletvekillerimiz mecliste birçok meseleyle alakalı soru veya araştırma önergeleri vererek ciddi çalışmalar ortaya koyuyorlar. Ancak gördüğünüz gibi her şey AK Parti ve MHP oylarıyla reddediliyor. Pervasız bir iktidar ile karşı karşıyayız. Hepimiz bu işlerin neden düzelmediğini hayretler içerisinde izliyoruz.
İktidarın bu durumları düzeltmek adına herhangi bir çabası veya gayreti bulunmuyor. Mevzuyu bilmediklerinden değil, aslında bu işlerin nasıl çözüleceğini bizden daha iyi biliyorlar; ancak düzeltmekle ilgili hiçbir niyetleri yoktur. Kürsüye çıktıklarında bu sorunlardan dert yanıyorlar fakat çözüm adına bir şey ortaya koymuyorlar. Hatta getirdikleri kanunlar, yasalar ve yönetmelikler işlerin düzelmesi için değil, daha çok nasıl bozulacağı üzerine kurgulanmış gibi görünüyor. İnşallah iyi niyetlilerdir diye temenni ediyorum ama sonuçlara baktığımızda her şeyin yanlışa gittiğini ve sürekli eksi bakiye verdiğimizi görüyoruz.
Ülkemizin çözülmeyecek hiçbir problem yoktur. Allah'ın izniyle buradaki kadrolar hem bunun çözüm yollarını biliyorlar hem de kadro olarak biz bunlara hazırız. Onun için inşallah burada yapılacak tek bir şey vardır. Çözüm açısından söylüyorum: Bu iktidar gidecek. Bu iktidar gitmeden maalesef bunları düzeltmeyle alakalı hiçbir dertleri ve böyle bir çabaları da yoktur. Biz de buna yönelik gayretimizi sarf edeceğiz. İnşallah önümüzdeki ilk seçimde Saadet Partisini iktidara getirip yeniden bu ülkenin kaynaklarını bu millete aktaracağız. Faizciye, rantçıya veya başka şeylere değil; bu ülkenin kendi insanına aktaracağız. Yeniden bu ülkeyi yaşanabilir bir ülke hâline getireceğiz. Ülkemizi yeniden büyüteceğiz. Yeniden Büyük Türkiye olacak inşallah. Bütün mazlumların güldüğü ve bütün mağduriyetlerin ortadan kalktığı yeni bir dünyayı da hep birlikte kurmuş olacağız."





